ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

56

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاً إِنَّ رَحْمَتَ

اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ

 

56. Yeryüzünde -orası ıslah edilmişken- fesat çıkarmayın, O'na korkarak ve umarak dua edin. Şüphesiz Allah'ın rahmeti iyi hareket edenlere yakındır.

 

Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde -orası ıslah edilmişken- fesat çıkarmayın" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı tek başlık halinde sunacağız:

 

Fesadın Her Türlüsü Yasaktır:

 

Şanı Yüce Allah, az olsun çok olsun ıslahtan sonra az olsun her türlü fesadı yasaklamaktadır. Bu buyruk, konu ile ilgili görüşler arasından sahih olana göre umum ifade eder.

 

ed-Dahhak der ki: Kaynar su ve pınarların yerin dibine geçmesini sağlamayın. Meyve veren ağacı zarar vermek kastıyla kesmeyin. Yine varid olduğuna göre, dinarların kenarlarını kesmek de yer yüzünde fesat çıkarmanın bir bölümüdür.

 

Şöyle de denilmiştir: Yöneticilerin, hakimlerin ticaret yapmaları da yeryüzünde fesat kabilindendir.

 

el-Kuşeyrı der ki: Maksat, şirk koşmayın demektir. Bu, şirki, kan dökmeyi ve yer yüzünde her türlü kargaşayı yasaklamakta, Yüce Allah yer yüzünün ıslah edilmesinden sonra ve Allah orayı peygamberlerini göndermek suretiyle ıslah edip şeriatı yerleştirip, Muhammed (s.a.v.)'ın dini açıklık kazandıktan sonra şer'i hükümlere bağlı kalmayı da emretmektedir.

 

İbn Atiye der ki: Bu görüşü ortaya koyan kişi, en büyük ıslahtan sonra en büyük fesadın ne olduğuna işaret etmiş ve bunu özellikle zikretmiştir.

 

Derim ki: ed-Dahhak'ın sözünü ettiği husus ise, umumi şekliyle değildir.

Şüphesiz ki bu, eğer mü'minlere zararlı olacaksa bir fesattır. Ancak, bunların zararları müşriklere dokunacaksa, böyle bir şey caizdir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Bedir'deki kuyunun suyunu kapatmış, kafirlerin ağaçlarını kesmiştir. İleride dinarların kenarlarını kesmeye dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Hüd Süresi'nde (88. ayetin tefsirinde) gelecektir.

 

"O'na korkarak ve umarak dua edin" buyruğuyla Yüce Allah, insana korku ve uyanık olmak, Allah'tan umut etmek halinde olmayı emretmektedir. Ta ki, insan için korku ve ümit, dosdoğru yolda götüren iki kanat gibi olsun. İnsan bunlardan yalnız birisine sahip olacak olursa, helak olur gider. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kullarıma haber ver kı: muhakkak Ben, evet Ben ğafur ve rahimim. Şüphesiz azabım da en acıklı azaptır" (el- Hicr, 49-50) buyurarak, hem umutlandırmakta, hem de korkutmaktadır. O bakımdan insan, Rabbinin azabından korkarak, sevabını da umarak dua eder. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onlar, rağbet (umut) ederek ve korkarak Bize dua ediyorlardı." (el-Enbiya, 90) Bu buyruğa dair açıklamalar da ileride gelecektir.

 

"Korku: Havf", zararlarından yana emin olunamayan şeylerden ötürü duyulan dehşettir. Umut (ayette; tama', reca') ise, sevilen şeyin gerçekleşmesini ummak ve beklemektir. Bu açıklamaları el-Kuşeyri yapmıştır.

 

Kimi ilim adamı da şöyle demiştir: Hayat boyunca korkunun ümitten baskın gelmesi, ölüm esnasında ise ümidin baskın gelmesi gerekir.

 

Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Sizden her hangi bir kimse ölümü esnasında mutlaka Allah hakkında hüsn-ü zan besleyerek ölsün." Bu hadis, sahih bir hadis olup Müslim tarafından rivayet edilmiştir.

 

Yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah'ın rahmeti iyi hareket edenlere yakındır" buyruğuna gelince, burada "yakın" anlamındaki; (...) kelimesi (rahmet kelimesinin sıfatı olarak) onun gibi müenneslik "te" si ile (...) şeklinde gelmemiştir.

 

Bu hususta yedi vecih sözkonusudur. Evvela rahmet ile ruhm aynı şeydir, rahmet, af ve ğufran manasınadır. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmış, enNehhas da tercih etmiştir. en-Nadr b. Şumeyl ise şöyle demektedir: Rahmet, mastardır. Mastarın ise müzekker olması gerekir. Nitekim Yüce Allah'ın: "Her kime bir öğüt gelir de ... "(el-Bakara, 275) buyruğu gibi. Bu da ez-Zeccac'ın görüşüne yakındır. Çünkü, Bakara Suresi'nin işaret edilen ayetinde geçen "mev'iza", vaaz anlamındadır.

 

Rahmet ile ihsanı kastettiği de söylenmiştir. Diğer taraftan müennesliği hakiki olmayan kelimelerin müzekker gelmesi de caizdir. Bunu da el-Cevheri zikretmektedir.

Bir başka görüşe göre, burada rahmetten kasıt yağmurdur. Bu açıklamayı da el-Ahfeş yapmıştır. O, şöyle der: Ayrıca, bazı müenneslerin müzekker yapıldığı gibi, bunun da müzekker olması mümkündür, deyip şu beyiti nakletmektedir: "Hiçbir bulut onun yağdırdığı yağmuru yağdırmamıştır. Ve hiç bir arazi de onun bitirdiği mahsulleri vermemiştir."

 

Ebu Ubeyde de der ki: Burada; "Yakın" kelimesinin müzekker gel-

mesi, "mekan" kelimesinin müzekker oluşundan dolayıdır. Allah'ın rahmeti iyi hareket edenlere mekan olarak yakındır, anlamındadır.

 

Ali b. Süleyman der ki: Böyle bir açıklama yanlıştır. Çünkü, eğer dediği gibi olsaydı, Kur'an-ı Kerimde "yakın" anlamında kelimenin mansup olması gerekirdi. Nitekim "Zeyd sana yakındır," derken böyledir.

 

Bunun, neseb kabul edilerek müzekker yapıldığı da söylenmiştir. Adeta; "Muhakkak Allah'ın rahmeti ... nin yakınlığı vardır," demiş gibidir. Nitekim "Boşanmış bir kadın ve ay hali bir kadın," denirken de (Kadına nisbet edilen bu halleri ifade eden kelimeler müenneslik "te"si almamıştır).

 

el-Ferra da der ki: "Karib: yakın" kelimesi, eğer mesafe anlamını taşıyorsa, müzekker de gelebilir, müennes de gelebilir. Eğer neseb anlamına geliyor ise, müennes kabul edilir ve bu hususta nahivciler arasında görüş ayrılığı yoktur. Nitekim; "Bu kadın benim yakınımdır," demek gibi. Bu açıklamayı da el-Cevherı yapmıştır. el-Cevherı'den bir başkası da elFerra'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Neseb de; "Filanın yakını olan kadın," denilir. Neseb dışındaki ifadelerde ise, müzekker gelmesi de müennes gelmesi de mümkündür. Mesela, "Senin evin bize yakındır, filan kadın bize yakındır," demek gibi. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ne bilirsin, belki de o saat (kıyamet) yakın olacaktır." (el-Ahzab, 63)

 

Onun lehine delil getirenler de şöyle derler: Arapların kullanışı da böyledir. Nitekim şair İmruu'l-Kays şöyle demektedir: "Vayonun haline, akşamı etti mi, ne Um Haşim yakınlardadır Ne de Yeşkur'un kızı Besbase."

 

ez-Zeccac der ki: Bu yanlıştır. Çünkü, müzekker ve müennes isimler (fiillerine göre müzekker veya müennes olurlar).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 57

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR